4 Mart 2012 Pazar

“Demokrasi Arayışında Kent”


Kürşat Bumin’in “Demokrasi Arayışında Kent” isimli önemli bir çalışması vardır. Çalışmayla ilk olarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde doktora dersinde tanıştım... Can Hoca’nın “Kent Kuramları” dersinin güzel bir parçasıydı…

Kitap, 1994’ten beri her fırsatta göz attığım ve öğrencilerime önerdiğim bir kaynak olmuştur.

Kitap, demokrasi, kent, siyasal düşüncelerin evrimi, kültürel evrim, siyaset, mimari, tarih, felsefe ve sanat gibi birçok disiplini bir araya getiren önemli bir bilgi birikimi sunuyor...

Kitabın felsefi özelliği, tarihsel referansları ve yaklaşımı birkaç kez okumayı gerektiriyor... Çünkü, ilgili retoriğe yabancı olanlar kitabı anlamakta zorlanabiliyor...

Ancak kitabı okuyanların kenti, tarihi, felsefeyi, iktidarın doğasını ve bugünü çözümlemek için çok önemli bir birikime sahip olacaklarını söyleyebilirim...

İnsanın kendi tarihini, farklı kültürlerin gelişimini ve insanlığın dramını da anlayabileceği bu kitabın yeniden basılması, hem de Konya’da bir yayınevi tarafından basılması önemli bir şans...

***

“Mimar-Demiurgos”

Kitabın bir bölümü mimarlara ayrılmış... Kenti betonla ya da sanatla, ruhla, estetikle donatan mimarlara...

Mimarların geleneksel olarak “iktidarla” hep ittifak içeri-sinde olduğu gerçeğinden hareketle, “Sümer ve Babil’den New York’a” “bütün devlet ideolojileri” mimaride “cisimleşmiştir”, kendini göstermiştir; bir anlamda iktidarın yansıma alanı mimari olmuştur.

Farklı referanslardan hareketle mimarların ve şehircilerin yüzyıllarca aristokrasinin, monarşinin ve burjuvazinin “yücelmesine” bir anlamda güçlerini korumasına hizmet ettiklerini belirtiyor Bumin...

Örneğin değindiği referanslardan birisi şöyle diyor: “ülke için hiçbir sevgi, halk için hiçbir duygu taşımıyor.” Binalar, yıkıcı bir biçimde yalnız ve yalnız “paranın” veya daha uygun bir tabirle “rantın” övgüsünü yapıyor...

Bu çabalar ve etkinliklerle mimarların iktidarla özdeşleştiği, hatta “mimar-demiurgus” olarak kendilerini iktidara yerleştirdikleri belirtiliyor.

***

Bu tarihsel ve evrensel gerçekliklerden hareketle, kentlerimizin ve kentimizin ne kadar da bu saptamaya uygun geliştiğini veya geliştirildiğini hayretle görebiliriz...

Daha önce de, bir yazı da değindiğim gibi Konya veya diğer Türk kentlerinin hemen hiçbiri bu tasvirin/tanımlamanın dışında kalmıyor...

Kentlerimiz betonun ve rantın hakimiyetinde, insanı yücelten değerler olmaktan çıkıyor, yerel ve merkezi iktidarları yücelten; onları genel ve sürekli iktidara taşıyan bir “beton” ve “demir” kombinasyonlarıyla kutsanmış bir mekanizma işlevi görmektedirler.

Bu işlevde elbette mimarlar, şehirciler ve tamamlayıcı kadro olarak mühendisler, “para” ve “rantın” denetimini “sürekli” olarak ellerinde bulundurmak isteyen yerel ve merkezi iktidarların “lojistik” unsurları olmaktan öteye gidemiyorlar...

Konya ve diğer kentlerimize bakınız...

Bizden, tarihimizden, kültürümüzden, ruhumuzdan, duygularımızdan, geleneklerimizden bulabileceklerinizi yazsanız “kaç maddelik” bir liste yapabilirsiniz?

Konya’da “gökdelen” ve “köprülü kavşak” uygarlığı yükseliyor...

Bu nasıl bir uygarlık?

Kime yarıyor bu uygarlık?

Kente, kentliye, tarihe, kültüre, estetiğe, doğal çevreye, sanata ve yaşama değil elbette...

Kime?

“Paranın”, “rantın” ve “iktidarın” sürekliliğini “görsellik-le”, “imajla” ve “cismani/hacimli beton yükseltilerle” ve “kara propagandayla” giderek güçlenen yerel yöneticiler (belediye başkanları ve her türlü kadroları) ve gözü paradan başka hiçbir şey görmeyen ve hiçbir değeri önemsemeyen geleneksel ve türedi “zengin” sınıfa yarıyor...

***

Kürşat Bumin’in bu önemli çalışmasını okuyarak bir kere daha kendimizin, evrendeki yolculuğumuzun, insanlı-ğın ve insanımızın kaderinin, yaşam koordinatlarımızı kimlerin ve nelerin belirlediğinin farkına varma fırsatı yakalayabiliriz...

Umudumuz, her şeye rağmen tarihin derinliklerinden süzülüp gelen evrensel güzelliklerde...

Umudumuzu artırmak, hayatta daha iyi bir yerde durabilmek için de “kitap” tek adres olarak her zamanki önemini ve yerini koruyor...