8 Ocak 2012 Pazar

ÇILGIN PROJELER DÖNEMİ: Kanal İstanbul Projesi Örneği




Biliyorsunuz 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin 2023 hedefleriyle bağlantılı birçok “çılgın” proje açıkladı.

Bu projeler ne yazık ki, Türkiye’nin “diğer güncel ve çılgın” gündemi arasında unutuldu. Çünkü, “diğer” gündemi üzülerek belirtelim ki, Uludere’de olduğu gibi “Türkiye’ye kurulan” tuzaklar oluşturuyor.

Konumuza dönersek; 22 Aralık 2011’de İstanbul Aydın Üniversitesi’ne “Çılgın Projeler Dönemi: Kanal İstanbul Projesi” konulu bir konferans için davet edilmiştim.

Aydın Üniversitesi’nin değerli Rektörü Prof. Dr. Yadigar İzmirli Hoca ile tanışmaktan çok mutlu oldum. Çok değerli ve zarif bir akademisyen… Yadigar Hoca ve Üniversitenin öğretim elemanlarının konukseverliği için minnettarım. Aydın Üniversitesi, ses getiren bir üniversite olma yolunda hızla ilerliyor. Çünkü dünyaya ve Türkiye’ye açık bir strateji izleniyor. Ayrıca Prof. Dr. Mustafa Çıkrıkçı ve Öğretim Görevlisi Öznur Sevme'ye organizasyon ve ilgilerinden dolayı müteşekkirim...

Bu vesileyle de “çılgın” projelerle ilgili bir değerlendirme yapma; ya da “yeniden düşünme” olanağı yakalamış oldum.

***

Başbakan’ın seçim öncesi açıkladığı projeleri genel olarak çok “anlamlı”, özel olarak da bazılarının “yeniden düşünülmesi” gereken projeler olduğunu belirtmek istiyorum.

“Türkiye 2023’e böyle büyük, çılgın ve muhteşem bir projeyle girmelidir. İstanbul içinden iki deniz geçen bir kent olacak. 500 yıllık rüya gerçek olacak” gibi önemli vurgularla projenin tanıtımını yapan Başbakan, bir yandan seçim propagandasını yaparken diğer yandan Türkiye’nin önüne yeni ve “çılgın” hedefler koyuyordu.

Projenin temel gerekçesi, tanker kazalarına karşı Boğazın güvenliğinin sağlanması…

Fakat;

Bu proje kapsamında bir ve birbuçuk milyonluk olmak üzere İstanbul’un Doğu ve Batısına iki yeni kent kurulması öngörülüyor. Havaalanları, limanlar, 10 bin kişiye istihdam; kamulaştırmalarla birlikte yaklaşık 20 milyar dolarlık kaynak kullanımı öngörülen proje, İstanbul’u “farklı” bir küresel kent, merkez ve ilgi odağı haline getirmeyi amaçlıyor.

Projenin finansman sorunu da yok…

Dolayısıyla;

Projenin asıl hedefi yeni “istihdam kapıları” açmak ve her şeyden önemlisi de Türkiye’ye heyecan veren yeni ufuklar çizmek…

***

Proje, “düşünce olarak” kesinlikle olumlu. Ancak, çok tartışmalı bir proje…

Olumlu, çünkü bir tasarım, tahayyül, proje, dönüşümcülük ve yenilikçilik var…

Tartışmalı; çünkü, binlerce yılda oluşan Marmara Denizi’nin doğal yapısının alt üst edecek bir proje olarak görülüyor.

“Kapasitesi aynı olan bir havuza “ikinci bir musluk” açmak, o havuzun kapasitesini zorlamak ve işlevlerini yerine getirememesini sağlamaktır”. Bu görüşü özellikle önemli bilimsel başarılara imza atan “deniz bilimleri” ile ilgili çalışmalar yapan akademisyenler dile getiriyor.

Yani “Marmara denizinin alt katmanları yer değiştirecek, denizin kendini temizleme özelliği zarar görecek ve dolayısıyla “koku yayan” ve ekolojik yapısı bozulan bir bölge ortaya çıkacaktır” biçiminde değerlendirmeler yapılmaktadır.

Ayrıca, “Kanal İstanbul”un yapılacağı bölgede 12 fay hattı olduğunu belirten deprem bilimciler de var. Şu ana kadar yapılan hesaplamalarda İstanbul’un %70-75’i illegal yapılaşmaya konu olmuş… Devamını siz düşünün… Çok ürkütücü gerçekten…

***

Kentleşme boyutuyla baktığınız zaman, İstanbul’a her yıl 350-400 bin nüfus ekleniyor. Bu projeyle İstanbul daha “haşmetli bir çekim merkezi” haline gelecek ve dolayısıyla 25 milyonluk yeni bir “hegemonya kenti” İstanbul’a davetiye çıkarılmış olacak. Silivri’den Bursa’ya kadar neredeyse 35-40 milyonluk bir Marmara Bölgesi ortaya çıkıyor ki, bu aslında “felaket” demektir ve kentleşme politikaları açısından her koşul altında yanlıştır.

Nüfusun belirli bir bölgede ve kentte toplanmasını sağlayan politikalar her bakımdan yanlıştır.

Bu nedenle, Anadolu’nun farklı bölgelerini “çekim merkezi” haline getirecek çılgın projelere ihtiyacımız var. İstanbul, mevcut haliyle “ömür törpüsü” zaten ve günlük yaşamın yarısı “trafik işkencesi”yle geçiyor.

Türkiye’nin Anadolu’da “sanayi kentleri”, “yatırım kentleri”, “turizm kentleri”, “sağlık üsleri”, “bilim ve kültür kentleri” gibi çılgınlıklara ihtiyacı var.

Mesela en kısa zamanda gerçekleştirilmesi zorunlu ve olmazsa olmaz bir çılgınlık da, “Edirne’den Kars’a ve Van’dan İzmir’e bir hızlı tren ağı” olabilir. Zira Türkiye’nin en büyük kabusu ve birinci önceliği hala “ulaşım”dır.

Mevcut hızlı tren projeleri, ilgili bölge ve kentler için çok önemli katma değer oluşturmuştur. Bu gelişmelerden dolayı hükümeti kutlamak gerekir. Yüksek Hızlı Tren’in Konya’ya kısa zamanda çok önemli katkıları oldu çünkü…

***

Ya da;

Anayasa Mahkemesi’ni Nevşehir’e; Danıştay’ı Manisa’ya, Sayıştay’ı Sivas’a taşıyalım… Çok akıldışı bir yaklaşım olarak gördüğünüze eminim… Lakin;

Bölgesel kalkınmaya ve çekim merkezi olmaya başka bir “çılgın” yaklaşım… Almanya’da var bu uygulama… Bizde neden olmasın?

***

Çılgınlık iyidir… Sıradanlığın aşılması, topluma vizyon ve ufuk kazandırılması açısından… Çünkü, her alanda “statükoculuk”, yani “hep mevcudu korumak ve onunla yetinmek” her zaman ilerlemenin en büyük düşmanıdır.

Ancak, özellikle siyasal çılgınlıklarda daha dikkatli olunmalı; öncelikler belirlenirken birkaç yıllık “ön hazırlık” aşamaları olmalıdır. Aksi halde büyük felaketlere de yol açabilir…

M. Akif ÇUKURÇAYIR